T.C. Anayasası’nın “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı 60. maddesi herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu ifade ederek devlete de bu güvenliği sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alma ve teşkilatı kurma ödevini yüklemiştir. Bu amaçla gerçekleştirilen “Sosyal Güvenlik Sisteminde Reformu” hareketleri kapsamında çıkarılan 5502 sayılı Sosyal Güvenli Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur, tek kurum olarak, “Sosyal Güvenlik Kurumu” çatısı altında toplanmış ve sosyal güvenlik ile ilgili hükümlerin tek yasa içerisinde düzenlenmesi amacıyla 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıkarılmıştır. Anayasanın ilgili hükmü ve 5510 sayılı kanun gereğince sigortalılık zorunludur. 5510 sayılı Kanun’un 86. Maddesine göre işverenler aynı kanunun 4. ve 5. Maddesine tabi olarak çalıştırdıkları kişiler ve sosyal güvenlik destek primine tabi kişiler için Kuruma aylık prim ve hizmet belgesi vermek zorundadır. Aynı şekilde, 5510 sayılı Kanun’un 87. maddesinin 1. fıkrasının a bendine göre bir iş sözleşmesine göre çalışan kişiler veya bu kapsamda sayılan devlet memurları ve kamu görevlileri için işverenlerinin prim ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ayrıca kanunda bildirim ve ödeme yükümlülüklerine aykırı davranan işverenler hakkında idari para cezası uygulanacağına dair hükümler de yer almaktadır. Ancak uygulamada sıklıkla, sigorta bildirimlerinin Kuruma yapılmaması ya da prim gün sayısı veyahut prime esas kazançların eksik bildirilmesi gibi durumlar ile karşılaşılmaktadır.
Hizmet Tespit Davası Açma Hakkı ve Hak Düşürücü Süre
Günümüzde kayıt dışı işçi istihdamı uygulamasının yaygın olması nedeniyle çok sayıda tespit davası açılmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un 86. Maddesinin 9 fıkrasına göre kendileri ile ilgili aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işverenleri tarafından Kuruma verilmemiş olan veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılara İş Mahkemesi’nde tespit davası açma hakkı tanınmıştır. Kanun metninden de anlaşılacağı üzere tespit davası açılabilmesi Kuruma bildirilmemiş sigortasız bir çalışma olması ya da prime esas kazancın veya prim gün sayısının kuruma eksik bildirilmiş olması gerekmektedir. Bu durumda sigortalının açacağı dava olumlu tespit davası niteliğinde olacaktır.
Madde hükmünde ayrıca davanın açılması hususunda hak düşürücü süre olduğu da düzenlenmiştir. Buna göre çalıştığı hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde sigortalının dava açması gerekmektedir. Başka bir ifade ile sigortalı işten ayrıldığı takvim yılının sonundan itibaren 5 yıl içerisinde İş Mahkemesi’nde tespit davası açmalıdır. Aynı işyerinde farklı dönemlerde çalışılmış olması durumunda hak düşürücü süre her bir çalışma dönemi için ayrı ayrı hesaplanacaktır.
Hizmet tespit davası açma hakkı, hakkında kuruma bildirim yapılmamış veya eksik bildiri yapılmış sigortalıya aittir. Ancak sigortalının ölümü halinde mirasçıları da tespit davası açabilir. Böyle bir durumda mirasçılar bakımından hak düşürücü sürenin başlangıcı, sigortalının sağlığında dava açma süresini geçirmemiş olması şartıyla, sigortalı murisin ölüm tarihidir.
Hak Düşürücü Sürenin Başlangıcı ve Kesilmesi ile İlgili Yargıtay Kararları
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’ne göre sigortalının Kuruma bildiriminin yapıldığı tarihten önce çalışmaya başlamış ve işe giriş bildirgesinin verildiği tarihi de kapsayacak şekilde kesintisiz olarak çalışmaya devam etmesi durumunda hak düşürücü süre, bildirilmeyen sürenin sonunda değil, kesintisiz olarak gerçekleşen çalışmaların sona erdiği takvim yılının sonunda başlar.
Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre sigortalı ile ilgili işe giriş bildirgesinin Kuruma verilmiş olması halinde dava açma süresi uygulanmaz. Başka bir kararda ise sigortalı ile ilgili işe giriş bildirgesi verilmemekle birlikte ücret bordrosunda sigortalıya ait ücretten prim kesildiğinin sabit olduğu durumlara hak düşürücü süreni dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Ancak işçilik alacaklarının tahsili amacıyla işveren aleyhine dava açılması hak düşürücü sürenin kesilmesine neden olmaz.
Tespit Davasının Tarafları
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. maddesinin 2. fıkrasında tespit davasının tarafları ile ilgili şu düzenleme yer almaktadır: “Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.” Dolayısıyla tespit davalarında Kurum davalı taraf olarak değil feri müdahil olarak yer alacaktır.
Tespit davasının prim ödeme yükümlülüğü olan asıl borçlu işverenin yanı sıra müteselsil sorumluluğu söz konusu olan diğer kişilere karşı da açılması gerekir. Örneğin 5510 sayılı Kanun’un 89. maddesinin 1. Fıkrasında işyerini devri veya intikali halinde eski işverenin prim borçlarından dolayı yeni işveren de müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla böyle bir durumda açılacak bir tespit davasında eski işverenin yanı sıra yeni işveren de davanın tarafı olarak gösterilmelidir. Benzer şekilde asıl işveren – alt işveren ilişkisinin veya geçici işveren ilişkisinin söz konusu olduğu durumlara alt işveren veya geçici işveren ile asıl işveren de davada hasım gösterilmelidir.
Yargıtay bir kararında tüzel kişiliğe haiz bir işverenin işyerinde gerçekleştirilen çalışmaların tespiti ile ilgili davanın, tüzel kişiliğe yöneltilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Başka bir kararında ise sigortalının çalıştığı şirketin iflas etmesi ve tasfiyesinin devam etmesi durumunda husumetin müflise değil iflas dairesinin taraf olması gerektiğini belirtmiştir.
Tespit Davasında İspat ve Mahkeme İlamının Sonuçları
Tespit davası açan sigortalı hangi dönemlerde ve ne kadar ücretle çalıştığını ispatlamak zorundadır. Ancak sigortalının işveren tarafından ilgili belgelerin düzenlenmediğini veya Kuruma verilmediği ispat külfeti bulunmamaktadır. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2009 tarihli bir kararına göre işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açılan ve kabul edilen bir dava, tespit davası için güçlü bir teşkil eder. Başka tarihli bir kararda ise yazılı delillerin varlığı halinde tanık beyanlarına itibar edilmeyeceği kabul edilmiştir.
Açılan dava sonucunda mahkeme sigortalı hizmetlerin mevcut olduğu yönünde karar verirse, 5510 sayılı Kanun’un 89. maddesinin 9. fıkrası gereğince, mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.
Son olarak, dava sonucu tespit kararı verilmesine rağmen, Kurum tarafından primlerin tahsil edilememesinin aylık bağlanmasına etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2006 tarihli bir kararında mahkeme kararıyla tespit edilen günlere ilişkin prim ödeme yükümlülüğünün işverene, tahsil yükümlülüğünün ise Kuruma ait olduğunu belirterek prim borcunun ödenip ödenmediğine bakılmaksızın tespit davası sonucu kazanılarak kesinleşen gün sayısının Kurum yönünden bağlayıcı olacağına hükmetmiştir.
Ozan Akın
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzmanı
İşHukukuDavaları.com sitesinde yayınlandığımız makaleler ile güncel durumları yorumlayarak okuyucularımızı bilgilendirmeyi amaçlamaktayız. Ancak her bir hukuki durumun yorumlanması somut olayın şartlarının değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Daha ayrıntılı bilgi ve hukuki destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
(YASAL UYARI: Bu makale, www.ishukukudavalari.com sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Köşe yazısının tamamı, kaynak gösterilse dahi, özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak aktif link verilerek alıntılanan köşe yazısının bir bölümü kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden yazının kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)